MÜLTECİ (sığınmacı)

Bu kelimeyi kaleme aldığım an gözlerim yaşarmaya, kalbim titremeye, havsalam akim kalmaya, parmağım tuşların üstünde zikzak çizmeye mahkûm oldu.

Neden?

Nedeni şu: bu gün mülteci Müslüman, onu hicrete zorlayan Müslüman ve Müslüman olmayan ve sığındığı ülkeler Müslüman olmayanlardır.

Müslüman, müslümandan hicret ediyor ve Müslüman’a değil Müslüman olmayana iltica ediyor, bariz tabirle ona sığınıyor. O da sığınmasını kabul etmiyor, geri çeviriyor, tokatlıyor, dipçikle vuruyor, sırtındaki çocukları dahi tartaklıyor. Açık ifadeyle sen Müslümansın mülteci olduğun için ben seni ülkeme kabul etmiyorum diyor, ama gine de sığınmadan başka çaresi olmadığı için her zilleti kabul ediyor. Ve diyor ki ey Hıristiyan Avrupa, beni ülkene kabul et, ben gelip sana her çeşit hizmeti yapacağım, yeter ki beni geri çevirme.

Müslüman denilen ülkeler ilticayı kabul etmezler, ancak onlar kendi saltanatlarıyla meşgul. Onların petrolü deniz gibidir, bir kısmını hristiyana veriyor,  Müslüman mülteciyi hizmetçi sıfatıyla da kabul etmiyor.

Evet, hicret Peygamberimizin de ilkesidir. O da Mekke müşriklerin zulmünden Medine’ye hicret etmiş amma gayri Müslime değil, Medine’deki Müslüman ANSAR kabilesine hicret etmiştir. Bunu fark et ve düşün.

 Müslüman olduğum için tartaklanıyorum.

Müslüman olmayanlara hicret ediyorum.

Beni kabul etmiyor, yine de göçüyorum.

Allah, yardım et kendimden utanıyorum.

Babnirli mele