Bakıyorsunuz özel hastaneler, kamu hastaneleri, sağlık ocakları her taraf tıklım tıklım.
Her polikliniğin önü ana-baba günü.
Çocuk, yaşlı, genç, kadın, erkek her gün binlerce hasta hastane koridorlarında sıra bekliyor.
Durum ilginç.
Hastalık hastası olduk gitti.
Bunca yoğunluğun normal olup olmadığını sorduğumuz bir doktor bize müthiş bir cevap verdi…
“genelde evde istirahatla geçebilecek rahatsızlıklarda bile insanlar hastanelere geliyor. Bizim muayene ettiklerimizin çoğu basit hastalıklar. Ama onlara bunu dediğimizde sanki insan hayatına önem vermiyormuş gibi anlaşılıyoruz…”
Yani bir hekim hastasına “durumun iyi, evde biraz dinlen geçer” dediğinde alacağı cevabı tahmin edebiliyorsunuz.
İlaç yazmayan, bizi radyasyon alanına göndermeyen, hele hele antibiyotik önermeyen, bize “durumun çok kötü, her an sizi kaybedebiliriz” demeyen doktor ‘bir şeyden anladığı yok’
Reçeteye bol ilaç yazıp iç organlarımızı tahrip eden, MR, Tomografi, Röntgen, önerip bizi radyasyona boğan, 10 tane tüp kan tahlili aldırıp kolumuzu kevgire çeviren doktor “bu iyi anlıyor. Baksana nelerde yapıyor. Bu işini biliyor canım…”
İnanın herkes kendi doktoru ve herkes hastalıktan korunma sorumluluğuna sahiptir…
Ötesi size ait.