Öyle bir zaman ki şairin de dedigi gibi: “Kurşun gibi ağır günlerden geçiyoruz…”
Belki kristal geceler değil ama kristal günler olduğu açık.
Batman koronaya yenildi!
Evet ne yazık ki…
600 bin nufuslu bir şehir bu günlerde korona ile girdiği bu mücadelede yenik düştü
Zaten yoksulluğun pençesine kıvranan bir şehir di benim Batman’ım
Ama sahipsizlik çok zor
Siirt'in bile bir Tıp fakültesine kavuştuğu bu bölgede yıllardır bitmeyen hastane inşaatı yetmiyormuş gibi;
Korona ile beraber var olan devlet hastahanesi artik bu yükü kaldırabilecek durum da değil.
Özel hastahanelerin inanilmaz fiatlarla hasta kabulu ise bu sehrin kaldırabileceği bir yük değil.
Korona
Yoksulluk
Çaresizlik ve sahipsizlik belini büküyor bu şehrin;
Imdat çağrıları ayuka çıktı.
Ama ne gören var,
Ne bakan var,
Duymamak bir sanat oldu bu coğrafya da!
“Ölen ölür…
Kalan sağlar bizimdir” anlayışına mı gidiyoruz?
İnanmak istemiyorum ama sanki durum da tam buna işaret ediyor.
Biz mi ne yapıyoruz?
Biz ise;
Bir birbirimizi hiç duymuyoruz,
Önyargının aklı ve vicdanı esir aldığı dilin ise sürekli negatif enerji ürettiği bir dönem bu.
Gerçi bu günleri anlamak icin ya da öyle miydi bu gunler demek icin bir 10 yıl sonrasını beklememiz gerekecek galiba.
Ve o zaman şaşkınlıkla biz mi yasadık bu günleri diyecegiz birbirimize.
Kendimiz bile kendimize inanamıyacagız. Biz nasıl dayandık bizi suskunluga hangi ruh halimiz itti, ya da kör sağır ve dilsiz olmayı kabullenmemizin arkasındaki ahlaki gerekçemiz neydi diye hayıflanıp duracağız.
Özellikle de 2020 yılı gibi artık herkesin bir uğursuzluklar yılı dediği tonlarca kitap yazılacaktır diye düşünüyorum.
Sadece uğursuz bir yıl olmadı 2020 aynı zamanda ön yargıların tavan yaptığı bir yıl oldu. Hani bir hikaye vardır ya hepimizin bildigi bir anne çocugunun elindeki iki elmadan birisini kendisine vermesini ister ama çocuk elmaları hemen ısırmaya baslar, Anne çocuğun elmalari ısırmaya basladıgını görünce benim çocugum bu elmalari çok gördü diye içinden geçirir. Ama çocuk annesine ısırdığı elmayı uzatır: “Al anne” der “bu elma tatli olandı” der.
“Hangisi tatlıdır diye sana vermek icin ısırdım” der.
Yine ön yargı yılı olduğu kadar dilin kötüleştigi bir yıldır da 2020 hikayemizde oldugu gibi padişahın biri bir bilgeyi çağırır der ki: “benim ömrum ne olacak?” diye sorar bilge ona soyle cevap verir: “ailende herkes öldükten sonra sende öleceksin padişahım” padişah sinirlenir ve askerleri çağırır: “götürün bu bilgeyi gözüm görmesin” der. “Bana diğer bilgeyi çağırın” der diger bilgeye de aynı şeyi sorar “benim ömrüm ne olacak” der. Bilge ona: “padişahım senin ömrün ailenlerindekilerden hepsinden uzun olacak” der. Padişah bir sevinir bir sevinir ve bilgeyi altına boğar.
Önyargı ve dilin kötülüğü böyle bir şeydir işte.
Sorunlarımız büyük, ciddi bir ekonomik sorun yaşıyoruz.
Koronavirus bitmek bilmiyor ve tam tersi daha fazla çogalma ve yayılma durumu yaratıyor.
Bölgemiz ateş çemberi, hukuk ve adalette ciddi sorunlar yaşıyoruz ama önyargılı baktığımız için birbirimizi dinlemiyoruz.
Doğrularımız önyargıların içerisinde kaybolup gidiyor.
Dilimizi çözüm için degil daha çok ötekileştirme ve yok sayma üzerinden şekillendirdiğimiz için birbirimizi daha iyi tanıma ve bilme firsatını kaçırıyoruz.
Bu kristal geceler degil ama bu bir kristal günlerin işaretidir.
Belki birbirimizi anlayacağımız günler yakın olur dileği ile
Kalın selametle