SON DAKİKA
hava
Advert
Google News

ANLAM ARAYIŞI

Son Güncelleme :

2021-03-28 14:26:24

Bugünkü yazımızda, dünyevi, dünyada olan, mündemiç demek olan “İçkin” kavramı ile yaşanılan dünyanın ötesinde olan, ebedi, uhrevi demek olan “Aşkın” kavramını karşılaştırarak bir tefekkür ve tezekkür ortamında bir anlam arayışında bulunacağız.

Farabi , “ Mutluluğun sadece “peşinde koşulması” değil aynı zaman “elde edilmesi” gereken bir şey olduğunu” söyleyerek bireysel ve toplumsal mutluluğun şartlarını şöyle izah eder: “ Mutlu olmak için önce akıl, erdem ve özgürlük sahibi olmak gerekir. Özgürlük her şeyden önce insanın kendinden aşağı bulunan duygulardan, güdülerden, sakil ve bağlayıcı şeylerden bağımsız olmasını ifade eder. Ancak dünyada özgür ve bağımsız olan kişi mutlu olabilir. Zira dünyaya ait olan hiç bir haz tam ve kalıcı değildir. Eğer mutluluk, haz maksimizasyonundan(en yüksek düzeye çıkarmadan) ibaret değilse, o zaman insan mutluluğu elde etmek için yönünü aşağı değil yukarı çevirmelidir. Mutluluğu elde etmek demek, anlam ve özgürlük dolu bir hayat yaşamak demektir.”

Bunun anlamı şudur: İnsan âlemin özüdür, özetidir, hulasasıdır. İnsan bu vasfıyla İçkin ve Aşkın varlığın arasında bulunmaktadır. Eğer yönünü İçkin varlığa yani dünyaya çevirirse, indirgemeci bir bakış açısını tercih etmiş olur. Bu bakış açısı; insanı anlamdan arındıran, varoluş gayesinden uzaklaştıran; “sayılabilir, ölçülebilir, mekanik-matematik evren tasavvurunu” dikte ettiren, var olmayı ve varlığı, Aşkın olandan kopararak İçkin olanla sınırlandıran bir tasavvurdur.

i.Kalın, “İçkin” ve “aşkın” bakış açısı hakkında şunları söyler: ”Hayatın anlamı, onu aşan gerçeklikte aranmalıdır. “İçkinci” bakış açısı, varlığın ilkesinin yine kendisi olduğunu ileri sürer ve hayatın anlamının bu dünyanın içinde aranması gerektiğini söyler. Kendi kendine yeter bir olgu olarak dünya, anlam arayışımızın başlangıç ve bitiş noktasıdır. Eğer anlam diye bir şey varsa o burada aranmalıdır. Anlam yoksa-ki modern bilimcilik kulağımıza sürekli bunu fısıldıyor- o zaman anlamı olmayan bir evrende yaşamayı kabul etmemiz gerekir.

Buna karşın “aşkıncı” bakış açısı, varlığın anlamını, tekil varlıkların ve olayların toplamından daha fazla bir şey olduğunu söyler ve bunu açık ufuk perspektifine dayandırır. Dünya, zatında anlamı olan bir varlıktır. Fakat bütün işaretler gibi o da kendisinin ötesinde bir gerçekliği işaret eder. Levhayı anlamlı kılan, işaret ettiği yerdir. Dünyayı anlamlı kılan da kendisi değil işaret ettiği gerçekliktir. Nasıl “iyi yaşamak”, biyolojik bir hayata sahip olmaktan daha fazla bir şeyse, hayatın anlamı da biyolojik olarak yapıp ettiklerimizin ötesinde bir boyuta sahip olmalıdır. Bedenimizdeki biyolojik-kimyasal etkileşimleri elbette göz ardı edemeyiz. Fakat ne insanı, ne de yaşam adını verdiğimiz o mucizeyi moleküllere indirgeyebiliriz.”

 Varlığın anlamını dünyanın toplamına indirgeyen içkinci bakış açısı, laisizmi içinde barındıran bir bakış açısıdır. Aşkıncı bakış açısı, dünyanın içinde var olan anlamı kabul eder fakat onu daha da anlamlandırarak üzerine yeni boyular katar. İnsanın ruhu, sonlu-sınırlı olana değil, sonsuz-ebedi olana ayarlıdır. Ona kanat çırpar. Ruhun ikna olduğu ve tatmin olduğu alan, bu alandır.

  Anlamlı bir hayatı inşa etmek için akıl ve erdemle kol-kola girerek yaratılış gayesine uygun bir hayatı kurmak gerekmektedir. Anlam çok boyutlu ve dinamiktir. Bir şeyin manası, onun varlık sebebinden ayrı düşünülemez. Her şey her şeyle irtibatlıdır. İnsan içkin ve aşkın varlık içinde yerini-yurdunu seçmek durumundadır. İçkin varlık indirgemeci olduğundan, insan içkin olanına değil, aşkın olanına ruhunu kanatlandırarak yönelmelidir.

İnsanın zihinsel fonksiyonları olağanüstü bir yapıya sahiptir. Bu yapıyı irdeleyen Kalın, “ İnsan zihninin olağanüstü özelliği, tüm varlıkları görünen/zahiri yapılarının ötesinde aşkın, evrensel ve varoluşsal bir boyuta taşıyabilmesidir. Bu bakış açısı varlığı nesnelere, hakikati sayılara, insanı tüketiciye, tabiatı metaya indirgemeyi reddeder. Varlıkların anlamının ancak aşkın bir atıf çerçevesinde izhar edilebileceğini söyler. Nasıl parmak ele, el kola, kol bedene, beden akıl ve ruha bağlı olarak bir anlam ifade ediyorsa, tek tek varlıklar da onları bütünleyen büyük varlık dairesi içinde gerçek yerlerini bulurlar. Bir şeyi hem kendisi hem de ötesindeki manayı temsil eden bir varlık olarak kavradığımızda onun asli gerçekliğine, özüne ve mahiyetine yakınlaşırız. İnsanı, tabiatı ve evreni ancak hem kendi zatında hem de onların ötesinde aşkın bir anlam zemininde idrak edebiliriz. Dünya üzerinde düşünmek, ancak dünyanın ötesini düşünmekle mümkündür.” diyerek hayatı anlamlı kılmanın aşkın olana sıkı-sıkıya tutunmakla mümkün olabileceğini ifade etmektedir.

Varlık dünyasını, nesnelere indirgeyerek, “ölü madde yığını” şeklinde tasavvur edersek varlığa, tabiata, evrene haksızlık etmiş oluruz. Varlık âleminin arka planında saklı duran sırlar üzerine tefekkür ve tezekkür edersek, parçası olduğumuz bu tabiat âleminin bir canlı organizma olduğunu görme fırsatımız olur. Varlık âlemi üzerinde düşünmek, bilimsel verileri elde etmenin çok ötesinde zihinsel fonksiyonların varlığı nasıl anlamlandırdığını görme, idrak etme ve aşkın olanla hemhal olma fırsatımız olur.

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.