Bir düşünür, “ Sonlu olduğumuz gerçeği, aldırışı mümkün kılar. Aldırış aynı zamanda vicdanın kaynağıdır. Vicdan aldırışın çağrısıdır ve kendini aldırış olarak gösterir.” diyerek vicdan ile aldırış arasındaki kopmaz bağa işaret eder. Nasır bağlamamış, üstü ölü toprağıyla örtülmemiş saf-katıksız vicdan; her türlü olumsuzluğa, haksızlığa karşı bir duruş ve aldırış gösterir. Zira ahlakın kaynağı olan vicdan empatiden beslenir. Empati, Başkasının duygu ve düşüncelerini anlamak ve algılamak için onun yerine kendimizi koyarak; onun hislerini, acılarını, beklentilerini anlamaktır. Çünkü âlemin özü, özeti demek olan insan, Ahlak ve merhamete programlanmış bir varlıktır. Bundan dolayı; empati, diğergâmlık, vicdan, ruhumuzun vazgeçilmez unsurlarıdır.
Afrikalı bir bilge der ki: “ Bir insan başka bir insan aracılığıyla insanlaşır.” Duyarak, hissederek, anlayarak, idrak ederek muhatabımızın acısını, sızısını, duygu ve düşüncelerini paylaşmak insan olmanın gereğidir. Bizi mazlumlarla, mağdurlarla, masumlarla ve mahrumlarla birlikte saf tutmaya ve onların acılarına ortak olmaya çağıran ve tavır koyan sestir vicdan.
K.Sayar, “İnsan evladı on dört aylıkken birbirine yardım etmeye başlıyor, sözgelimi diğerinin uzanamadığını ona uzatıyor. İki yaşında bir şeyleri paylaşmaya başlıyor ve üç yaşında ahlaki kurallara aykırı eylemleri protesto ediyor. Bunun ödülle bir ilgisi yok: Bir çalışma bize üç ve beş yaş arası çocukların yaptıkları bir iyilik için ödüllendirildiklerinde o iyiliği ikinci kez yapmakta daha isteksiz davrandığını gösteriyor. Bu şu demek: İyiliğin içsel ödülü dışsal ödüllerden daha kıymetli. İnsan ahlaka ve merhamete programlanmış bir varlık. Diğergâmlık ve vicdan, insan ruhunun vazgeçilmez harcıdır.” diyerek, çocuk masumiyetine, dürüstlüğüne ve samimiyetine vurgu yapmaktadır.
Bireysel ve toplumsal ilişkilerdeki var olan sorunların, çekişmelerin, haksızlıkların temelinde yatan sebep; çocuktaki o masumiyet, samimiyet, dürüstlük ve vicdan bileşenleri üzerine kurulu olan o insani yapıdan uzaklaştığımız içindir. Kadim medeniyetimizde var olan merhamet, fedakarlık, diğergâmlık, empati gibi temel değerler üzerine insanlığın ihtiyaç duyduğu yapıyı inşa etmek durumundayız.
Bir anekdot anlatılır: ”Adamın biri anlatıyor: Ben lokantada otururken telefonla konuşan bir adam birden sevinç çığlıkları atmaya başladı. Konuşmasını bitirdikten sonra garsona:
-Burada olanlara hepsine benden pilav üstü kebap ver! 18 yıl aradan sonra baba olacağım!
Bir kaç gün sonra aynı adamı yolda giderken elinde 3-4 yaşında çocuğuyla birlikte yürüdüğünü gördüm. Çocuk ona baba diyordu. Adamın yanına gidip o günkü işinin hikmetini sordum.
Adam utana sıkıla olayı anlattı.
-O gün yan masada yaşlı bir çift vardı.
Yaşlı kadın menüye baktıktan sonra eşine: 'keşke bu gün pilav üstü kebap yiyebilsek' dedi. Kocası da hanımının yanında utanarak ancak çorba alacak paralarının olduğunu söyledi. Bunu duyunca üstüme kaynar su dökülür gibi oldu. Ben de o yapmacık telefon konuşmasıyla onlara pilav üstü kebap almak istedim.
Ben adama:
-Peki, niye herkese yemek verdin?
Adam ciddileşerek:
-Ben bütün malımın gitmesine razıyım ama bir insanın izzeti nefsinin rencide olmasına razı değilim. eğer o yaşlı adama açıktan yardım etseydim hanımına karşı çok mahcup olacaktı. ondan dolayı öyle yaptım!!!”
Erdemli ve onurlu insanlar, başkalarının onurlarını dikkate alırlar. Yaptıkları bir iyiliği saklı tutmaya çalışırlar. Kimsenin incinmemesine ve rencide olmamalarına azami hassasiyet gösterirler. “Sağ elin verdiğini, sol el duymamalı.” kutlu sözün gereğini yerine getirirler.