Niyazi-i Mısri, “Arifin her bir sözünü duymaya insan gerek.” diyerek dinlemenin ne kadar anlamlı ve kıymetli olduğunu ifade etmektedir.
Dinlemek, muhatabı keşfetmeye hazır olmak demektir.
Dinlemek, bütün varlığımızla muhatabımıza yönelmek, onun anlattıklarını can kulağıyla dinleyerek, onun değerini, kıymetini bilmektir. İmam Gazali, “Dinleyen, konuşana ortaktır” der.
Dinlemek, karşımızdaki insana içimizde bir yer açmadır ve ona şu mesajı vermektir: Seni gönlümde misafir edecek kadar yanımda kıymetlisin.
Dinlemek, ruhların birbirine dokuduğunu hissetmek ve acıları-sevinçleri paylaşmaktır.
Boşluğa konuşamayız. Bizi işitecek bir kulağa, görecek bir göze ve fark edecek bir cana gereksinim vardır. Bir Kelam-i kibar:” Istıraplarını dinlediğiniz hiç kimseye ebediyen düşman olamazsın.” Konuşmanın, dinlemenin, diyaloğun böyle bir sihirli yanı vardır. Bu sihir; düşmanlıkları, savaşları, anlaşmazlıkları sona erdirir. Pek çok kavga ve anlaşmazlık, dinleme nezaketine riayet etmediğimizdendir.
Günümüz dünyasında en çok ihtiyaç duyulan şey, dikkattir. Bir insana verilebilecek en kıymetli hediye dikkattir. Ebeveynin evladına, öğretmenin öğrencisine, amirin memuruna verebileceği en büyük armağan; onları dikkate almaktır. Onları dikkate almak; onların ne kadar değerli ve kıymetli olduklarını göstermektir. Hiç kuşkusuz dinlemek, tüm dikkatimizin yoğunlaştığı bir davranış türüdür. Bu davranış, bütün kör düğümleri açan sihirli bir karakteristik özelliğe sahiptir. Dikkatimizi maalesef zaman zaman çok sevdiğimiz yakınlarımızdan bile esirgiyoruz.
K.Sayar der ki: ”Şikâyetleri dinlemek de iletişimin bir parçasıdır. Şikâyet eden insanın dile getirmek istediği bir istek vardır. Kulak verdiğiniz sesler arasında artık susmuş olanların, belki de hiç söylenmemiş olanların yankısını duyarız. İyi bir sohbet muhatabındaki ruhsal arzuyu, onun gönlünün talebini fark eder. İyi bir dinleme, şikâyet eden insanın hayatında yapmak istediği değişiklik talebini dikkate alır ve ona o yönde cevap verir. Tartışmak kötü değildir, kötü olan birbirimizi yıpratma niyetidir. Her tartışmanın bir talebi dile getirdiğini, o talebin ne olduğunu anlamamız gerektiğini ve bunu da iyi dinlemenin bir parçası olduğunu unutmayalım. Bir yerde canlılık varsa orada bir anlaşma çabası vardır. Birbiriyle konuşamayan hücreler ölür, konuşanlar hayata devam eder. Hayat dediğimiz şey hep bir meram anlatma ve dinleme gayretidir. İster hal diliyle, ister kal diliyle, yeter ki söyle!”
Mevlana, “ Haydi ben bensiz geleyim, sen de sensiz gel.” diyerek önyargısız buluşmanın muhteşem reçetesini sunarak, hakiki dinlemenin kafamızdaki bütün peşin hükümlerden arınarak bir iletişimin sağlanabileceğini belirtmektedir.
Sadi Şirazi,” Cihanı parlatan güneş çeşmesi, kör yarasanın gözüne çirkin görünür.” diyerek hakikati anlatırken, muhatabımızın buna hazır olup-olmadığını görmemiz gerektiğini ifade etmektedir. Hakikate gözü kapalı olana ısrarcı olmak, tartışmayı sürdürmek faydadan çok zarar getirir. Muhatabımızın konumu, ruh hali, zihin dünyası son derece önemlidir.
Muhatabımızla iletişime girerken rekabet psikolojisiyle değil, ortak duygudaşlık ve zihni yolculuk psikolojisini esas alan hikmete, irfana ve tasavvura dayalı bir perspektifle yaklaşmamız gerektiği açıktır.
Muhatabımızı dinleyerek onu anlamak, gereksinim duyduğu alanda onunla iletişime girmek, yüreğine, gönül dünyasına dokunarak hasbıhal etmek, ortak duygu ve düşünceler üzerine konuşmak daha etkili yoldur diye düşünüyorum.