Dua, bizleri yoktan var eden Yüce Allah(cc) ile konuşmaktır. Duanın dili, yüreğin dilidir. Asıl olan, “kal “dili değil “hal” dilidir. Söylem ve eylem birlikte olunca bir anlamı vardır. Rabbim, kalıbımıza değil, kalbimize bakar. Dua samimiyettir. “Biz kulumuza şah damarından daha yakınız” diyen Allah(cc), samimiyetimizi ölçmek ister. “Duanız olmazsa, Allah size ne diye değer versin” diyen Allah(cc), duanın gücüne ve bize kattığı değere dikkat çekmiştir.
Dua, aciz olan insanın Aziz olan Allah’tan talebidir.
Bugün sizlere, Pakistanlı Doktor İşan Hüseyin’in başından geçen bir olayı anlatacağım. Dr. İşan Hüseyin, zor ulaşılan ünlü bir doktordur. Yaptığı büyük başarı ve hizmetlerden dolayı, uluslararası konferanslar için zorunlu uçuşlar yapıyor ve bu seyahatlerde ilginç olaylara şahit oluyordu.
Dr. İşan Hüseyin, çok ilginç bir hatırasını şöyle anlatıyor:
“Bir gün uçakla bir şehirden, başka bir şehre gidiyordum. Ancak havadayken birden sarsıntılar başladı, yıldırım çarpması sonucu uçakta bir arıza oluştu ve ciddi arızalanan uçak, en yakın havaalanına inmek zorunda kalmıştı. Bu havaalanında da pek çok kişi çalışmıyordu (çünkü yedek bir limandı).
Pilota sormuştum ‘uçağın arızasının yapılması ne kadar sürer’ diye ve 10 saatten fazla, yani bayağı uzun süreceğini anlatmıştı. Ben ‘çok bekleyemeyeceğimi’ söylemiştim, gideceğim yere yetişmem lazımdı.
Oradaki görevliler ‘gideceğim şehrin 6 saat uzaklıkta olduğunu ve istersem araba kiralayıp gidebileceğimi’ söylediler.
Ben de ‘iyi fikir’ deyip alelacele yola çıktım ama aksilik bu ya, bu sefer de yolda çok şiddetli yağmurdan göz gözü görmüyordu ve selden dolayı da araç gidemez olmuştu. Sellerden kurtulmak için, sürekli yol değiştiriyorduk.
Nihayet yol kenarında eski bir ev gördük, ‘o eve gidip namaz kılarız bir şeyler yeriz, sonra devam ederiz’ diye düşündük. Kapıyı çaldık ve yaşlı bir kadın kapıyı açtı. Durumu anlattık. ‘İşte böyle böyle oldu’ diyerek, ‘namaz kılacak bir yer lazım’ dedik.
Yaşlı kadın bizi içeri buyur etti.
Namazlarımızı kıldık, yaşlı kadın bize yiyecek bir şeyler hazırlamıştı, onları atıştırdık. Çayımı yudumlarken, yaşlı kadının namaz kılıp, can-u gönülden uzun uzun dualar ettiğini fark ettim. Dikkatle baktığımda kadının zaman zaman bir beşiği salladığını ve beşikte küçük bir çocuğun hareketsiz durduğunu da görmüştüm.
Tam ayrılacakken her şey için teşekkür ettim.
Merakımı yenemediğimden yaşlı kadına ‘Bu çocuk kimin? Çocuğun nesi var?’ diye sordum. Yaşlı kadın:
-‘Hem annesinden, hem de babasından öksüz ve yetim olan torunumdur. Ağır bir hastalığı var. Bölgedeki her doktora gittik ve hiçbir doktor çaresini bulamadı. Bize dediler ki; ‘bu hastalığın çaresini bulabilecek tek bir doktor var. Çaresi ondadır’ dediler. Ancak o doktor çok uzakta olduğu için ve ona ulaşmak imkânsız olduğundan, birkaç gündür Allah’a dualar ediyorum ki, Allah bu çocuğun işini kolaylaştırsın.”
Ben tekrar sordum:
-Anneciğim, o ulaşılamayan doktor kim?... Yaşlı kadın:
-O doktorun adı İşan Hüseyni imiş, dedi.
Ben şok olmuştum ve gayri ihtiyari ağlamaya başladım. Şokum ve ağlamam sakinleştikten sonra:
-“Kalk anacığım kalk. Allah (cc) senin dualarını kabul etti. Senin o duaların öyle yıldırımlar çaktırdı ki, benim uçağımı zorla yere indirdi. O duaların öyle seller akıttı, yolumuzu değiştirdi ve sonunda beni size ulaştırdı. Dr. İşan Hüseyni benim. Allah’ın (cc) kullarına, isteğini ulaştıracağına ve can-u gönülden dua edenlerin dualarını kabul edeceğine, şimdi kalpten iman ettim...”
Umutların tükendiği, bütün yolların kapandığı bir anda samimiyetle ve yürekten Yüce Yaratıcıya yapılan duanın kabulüne şahitlik ettik. Zira Allah(cc), yegâne dayanağımız ve sığınağımızdır. Ona dayanmak ve sığınmak, temel duruşumuz olmalı.