Batman Gazetesinin haber mutfağında, binbir emekle size haber ulaştıran bir ekip… Yazı İşleri Müdürü Halit Biliz ile yaptığımız küçük bir sohbet. Eskiden zor şartla çıkarılan gazetenin zorluğa rağmen verdiği azim…
Kendisi bizlere 20-25 sene önceyi, hatta onlardan önceki gazeteye emek verenleri şöyle anlatırdı. Eskiden gazetede her harf tek tek kalıplara alınır, yazılar ya elle veyahut daktilo ile yazılırdı. Yazıları gazeteye alırken her harfi elle dizilir gün boyu entertip denilen makine ile elle basılırdı gazeteye. Resimli haber ise daha fazla uğraş verir, adeta o günün gazetesini basmak en zor işti…
1997-98 yıllarında gazeteler siyah beyaz iken bayrama özel renkli çıkmıştı. Bizim için zafer gibiydi. Gün geldi devran döndü. Dayak yediğimiz , gözaltına alındığımız, faili meçhul cinayetler, olayla, çatışmalar ile ilgili yazdığımız haberlerden sonra akrabaların evlerinde yatardık, belki akşam gelir bizi alırlar diye. Yaşımız genç, 21 yaşında elimde kamera ve fotoğraf makinesi ile o dönemin zorluğunda haberden habere koşardık. Haberimizi ulusal basına vermek için otobüs terminaline hızlı hızlı giderdik. Örgütlerin cirit attığı, insanların sokakta infaz edildiği, gözaltında kaybolduğu yıllarda bu işi yaparken ‘’ acaba 30 veya 40 yaşını görecek miyiz ?’’ diye bazen bahse girerdik. Sabah 07.00 gece 01.00 arası çalışırdık. Köylere habere giderken minibüste yatardık. Tabii ki zor dönemlerin ceberut haberleri tek yoktu. ‘’ Aman Allah’ım Batmandan bir kişi Tıp Fakültesini kazanmış’’ diye farklı haberler de oluyordu. Veya Batmandaki tek ambulans da bozuldu. Yetkililer acilen Batmana bir ambulans daha göndermeli, diye haberler de yazdığımız oldu. İlk kez televizyon gören çocuklar, Sason’un dağlarındaki ücra mezarlarda kimlikleri olmayan, elektrik nedir bilmeyen, ilk kez para görenleri de haber yaptık. Su olmayan köye su getirilmesi için yetkilileri sıkıştırdığımız yazılar ve haberler oldu. Batman ‘a Anadolu Lisesi için yapılan haberler , “TV antenleri artık çekmiyor’’ diye halkın talepleri vs. Çocuk iken başladık bu mesleğe. İlk kez bilgisayardan haber yazınca mutluluktan birbirimize sarıldığımız günler olmuştu. Fotoğraf makinesi sadece 36 poz alırdı, bugün ki gibi her şeyi çekecek lüksümüz yoktu. Kameralarımızın kasetleri ile çektiğimiz o eski ve o günlerin acayip haberlerini arşivleyecek durumumuz yoktu. Kaset direkt ulusal TV’lerin haber merkezlerine giderdi. Bu söylediklerim yaşadıklarımızın sadece kısacık bir özeti. Yaşanmışlıklara sayfa yetmez derler ya öyle de düşünülebilir. Ben de bu kısa özetten sonra biraz düşündüm. Mutluluk ve başarı kavramlarını gözümüzde o kadar büyüttük ki birer kocaman kaya parçalarına dönüştüler. Şu an ne yaparsak yapalım ne mutlu olabiliyoruz ne de başarılı. Çünkü hep daha fazlasını istiyoruz hem de elimizde ki sevincin tadını çıkarmadan. Bir şey için mücadele ederken ona ulaşır ulaşmaz başka hedefler başka yollar arıyoruz. Oysaki zaman zaten hızlı geçiyor bari biz durup o anı uzun kılalım. Fakat görüyoruz ki doyumsuzluk içinde ve sahip olduğumuz şeylerin değerini bilmeden yaşıyoruz. Daha fazla sevgi , mutluluk, para şöhret… Peki sizce de bu aşırılığın sonucunda yine zarar görüp hayal kırıklığına uğrayan bizler değil miyiz ? Yıllar önceki yaşantıları dinlediğimde imrenirim hep eskilere. Eskide kalmış her şeye özenirim, aramızda kalsın biraz da kıskanırım. Küçücük şeylerin verdiği mutluluğu, gerçek sevgi ve saygıyı, dostluk ilişkilerini ve aile bağlarını, hedefine ulaştıktan sonra ki o başarıyı ve hatta eski yokluğu bile kıskanırım. Yerinde ve dozunda yaşanmış olaylar, müthiş hüsranlar, derinden hissedilen acılar ve daha birçok sancılı geçen zamanlar ,günümüzde yaşadığımız güzel anlardan çok daha güzel ve gerçekçi.Evet daha güzel çünkü hiçbir şeyin değeri yokmuşçasına yaşıyoruz. Bunu düzeltmemiz , eski değere kavuşturmamız gerekirken üstüne basa basa daha da çıkmaza sürükleyip değersizleştiriyoruz. Neden mi, çünkü kendimize biçtiğimiz bir değer yok. O zaman kendimizden başlayalım. Bilirsiniz ki sürü psikolojisi ile hareket ederiz. Bir birey başladı mı asıl değer ve mutluluğu sevmeye , sevincini yaşamaya toplum da yavaş yavaş değer katar. Hadi o zaman başlıyoruz.