Yeniden tanımlamadığımız/ tanımadığımız/ keşfetmediğimiz her tanım sıkıcıdır/ anlamsızdır/ ölüdür. Yeniden uçurmadığımız her kuş, şekil vermediğimiz her ağaç, biçimlendirmediğimiz her çiçek ne kuş olur ne ağaç ne de çiçek. Cioran “Her formülün altında bir kadavra yatmaktadır” der. Formülize edilenler/ ezberlenenler/ öylesine söylenen’ler bir ölü soğukluğunu da beraberinde getirir. Ezbere söylenmiş bir dua tanrıyı nasıl etkileyebilir? Sırf rast gelindiği için söylenmiş bir “nasılsın”ın ötekinin değerliliğine vurgu yapma ihtimali nedir? Bir tanıma ruh üflemenin/ ona hayat vermenin tek yolu onu yeniden keşfetmektir. Cibran “Ağaçlar yeryüzünün gökyüzüne yazdığı şiirlerdir” der. Bir ağaç için nasıl da güzel bir tanımlama! Daha önemli bir mevzumuz var ama: “Bir ağaca dair benim yorumum nedir/ bir ağacı ben nasıl tanımlardım?” mevzusu. Kierkegaard “Tanrı benimle ne kastetmiş olabilir?” diye sorduğunda her insanın özel oluşuna/ özgünlüğüne/ biricikliğine mühür basar. Özel oluşumuzun/ özgünlüğümüzün/ biricikliğimizin altına imza atabilmek için her birimiz şeyleri yeniden yorumlamalı, Amerika’yı keşfe yeniden çıkmalı.
Filozofların, yazarların, şairlerin buldukları tanımlamalar / bilme’ler/ genellemeler kendileri içindir/ kendilerine kattıklarıdır/ kendi inşa süreçlerinin çıktılarıdır. Kişinin kendisi için bunlar ölü birer yığındır ancak, kişi bunları kendisi için yeniden tanımlamamışsa. Bu açıdan bilgi sahibi olmanın da pek bir değeri yoktur, bilgi kişiyi dönüştürmemişse, kişi bilgiye dönüşmemişse. Aynı sonuca varsak bile bir şeyi kendine katmanın tek yolu onu yeniden keşfetmektir/ yeniden tanımlamaktır/ ona yeniden bakmaktır. Bir çocuğun her şeye merak ve hayretle bakan gözleriyle keşfetmek. Keşfedilenler ben'in mayasıdır artık.
Keşfetmenin belirtisi ve armağanı da hayret etmektir. Yalnız’ın üzerindeki mühür nasıl hayal gücüyse kendini yeniden var edenin üstündeki mühür de hayret etmesi’dir. Bu yüzdendir ki insanın varoluşu/ kendini inşa etmesi hayretle başlar. Dön bak dünyaya. Hayretle.
Psk. Nusret Özüş