Covid hastalığın içimize yerleştirdiği bir başka olgu da korkudur. Korona korkusu insanları birbirinden korkar duruma getirdi. Asansöre biniyorsunuz herkes başka tarafa dönüyor. Otobüse, metrobüse, tramwaya, minibüse, hakeza trene biniyorsunuz aynı durum. Sokakta bile birine biraz fazla yaklaştınız mı, sizden uzaklaşıyor, kaçıyor adeta… Bana fazla yaklaşma demeye çalışıyor. Normalleşme sürecinde görünüyor olmamıza rağmen ve de camilerdeki tedbirler kalkmasına rağmen hala Mü’minler safları sıklaştırmaktan korkuyor. Herkes birbirinden kaçıyor. Mahşeri andıran bir durum bu…
"Kulakları sağır eden o gürültü koparan/kıyametin koptuğu gün geldiğinde, O gün kişi, kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve oğullarından / çocuklarından kaçacaktır. O gün, onlardan her bir kişinin kendisine yetecek kadar işi ve derdi vardır. O gün bir takım yüzler parlaktır, güleç ve sevinçlidir. Ve o gün bir takım yüzler de var ki, tozlanmış, onları karanlıklar bürümüştür. İşte bunlar, kâfir ve fâcir/yoldan çıkmış kimselerdir."
(Abese, 80/34-42)
İçinde bulunduğumuz durum da buna benziyor. Sokakta, kapalı alanlarda birbirimizden kaçtığımız gibi, hastalık bulaşmasın diye yaşlılarımızdan ve kronik hastalığı olan tanıdıklarımızdan da aylarca kaçtık. Hakeza onlar da bizden kaçtı.
Herkes herkesten kaçtı ve herkes herkesten korktu. Bulaşılmaktan, bulaştırmaktan korktu. Hal böyle olunca umumi bir korku hastalığını netice verdi. İstenen de bu değil miydi acaba? Bizi yaratan, yaşatan, öldüren, dirilten bu vücudu en iyi tanıyan bazı uyarılarda mı bulundu bu hastalıklarla?
"Biz mutlaka sizi biraz korku ile biraz açlık ile yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele!"
(Bakara, 2/155)
Evet bizi korkuyla deniyor ve bizden sabır istiyor. Ve müjdeyi de veriyor. “Sabredenleri müjdele”
O’nun izni olmadan hiçbir şeyin meydana gelmeyeceğini, hiçbir hastalığın ortaya çıkmayacağını, hiçbir bulaşmanın olmayacağını ve ilerlemeyeceğini bileceğiz;
“Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musîbet başa gelmez. Kim Allah’a iman ederse, Allah onun kalbini hakka ve doğruya açar. Allah her şeyi hakkıyla bilir.” (Teğabun, 64/11).
“Ne yerde (kıtlıklar, seller, tufanlar, kasırgalar, hayvanların ölmesi, ekinlerin yok olması gibi umumî felaketler), ne de kendi canlarınızda (hastalıklar, musibetler, aile fertlerinin, yakınlarının, dostlarının ölmesi, hasta olması gibi hususî musibetler cinsinden) meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki bizim onu yaratmamızdan önce bir kitapta yazılı olmasın. Bu, Allah’a göre elbette pek kolaydır. (Başınıza gelecek olayları, önceden bir Kitaba yazdık) Ki elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve (Allâh'ın) size verdiğiyle aşırı sevinip şımarmayasınız. Çünkü Allâh, kendini beğenip övünen kimseleri sevmez.”
(Hadid, 57/22-23)
Bu yüzden hiss-i havfı yani korku hissini iyi analiz etmek lazım. Allah bizleri bu anlamda musibetlerle deniyorsa; bizim de görevimiz bu imtihandan başarılı çıkmak olmalıdır. Hz. Eyyüb, Hz. İbrahim, Hz.Yusuf gibi peygamberlerin Bediüzzaman Said Nursi, İskilipli Atıf, Timurtaş Uçar, Hasan El Benna, Seyyid Kutup gibi İslam büyüklerinin başlarına gelen musibetleri ve zorlu imtihanları düşünelim, sonra da kendimize bakalım.
Korkuda da aşırıya gitmemek ifrat-tefritte vasat ölçüsüne kesinlikle dikkat etmek lazım. Bu damarı da yerinde kullanmak; Tedbir, Teslim, Tevekkül üçgeninde ve ölçüsünde isti’mal etmeye çalışmak elzemdir.
Cenab-ı Hak korku damarını hayatı muhafaza için vermiş, hayatı azaba çevirmek için değil.
Bu anlamda Covid korkusunu da iyi analiz etmek lazım. Tedbirlerinizi aldığınız zaman bulaşıcılık oranı ne kadardır? Kendisine hastalık bulaşanların yüzde kaçı hastalanıyor yada vefat ediyor. Covid dışında hastalanma yada ölme riskinizin olduğu durumlar yok mu? Mesela kalp krizi, deprem, sel, kanser, diğer bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan hastalıklar, cinayetler, kazalar… İla ahir Bediüzaman’ın deyimiyle “Evvelâ bil ve kat’î iman et ki, ecel mukadderdir, tagayyür etmez. Çok ağır hastaların başında ağlayanlar ve sıhhatleri yerinde olanlar ölmüşler, o ağır hastalar şifa bulup yaşamışlar.”(Lem’alar 25. Lem’a, 9.Deva)
Ecel birdir, tagayyür etmez ve gizli olduğundan, her bir günde ölmek ihtimali var. Gelmesi gerektiği zaman öyle yada böyle mutlaka gelecek. Önemli olan geldiğinde bizim hazır olmamız… Bize bahşedilen nefesleri O’nun rızasına uygun kullanıp, değerlendirip, dar-ı bekaya iyi bir hazırlık yapıp oraya alnı ak gitmektir.
Mertçesine ve korkmadan kabre bakıp “Ölümden ürküp, kabirden korkup, başını çevirme; merdâne kabre bak, dinle ne talep eder. Erkekçesine ölümün yüzüne gül; bak, ne ister.” (Sözler 14.söz) Ölümün bizden isteklerini erkekçesine yerine getirip, yüzüne gülerek gitmektir. İçimizde oraya ben her zaman hazırım ve “şuan gelse gülerek, sevinerek gideceğim” diyecek kaç kişi var?
Korkuyla bize verilen mesajı aldık mı, herkesin birbirinden korktuğu kaçtığı güne daha iyi bir hazırlık yapmaya karar verdik mi?