İnsan işini severek yaparsa başarılı olur, yaşadığı yerde bir parça küçük mutluluğu yakalasa hep mutlu olur.
Batmanda yaşayan bir olarak Batman sevdalısı olmak gibi…
Ait hissedememek çağımızın en büyük vebalarından biri haline geldi. Sebebini kesin olarak bilmemekle beraber, son yıllarda büyük bir çoğunluğumuz kapatıp gitme dürtüsü içindeyiz. Bu duygu, başarısız aşk girişimlerinin, başlamadığı için bitmeyen ilişkilerin, ebeveyn ayrılıklarının ya da teknolojinin insan ilişkilerine getirdiği yüzeyselliğin bir sonucu olabilir ancak, “tamam işte bu!” deyip kesinkes bir sebebe bağlamak ne kadar doğru olur bilemiyoruz. Eğer siz de son zamanlarda kendinizi uzaya fırlatılan ilk maymunlar gibi hissediyor, olduğunuz yere nerden düştüğünüz hakkında herhangi bir fikir yürütemiyorsanız, bu listede kendinize dair muhakkak bir şeyler bulacağınıza eminiz.
Plansız gelişme, kolaycılık, özensizlik, umursamazlık, eğitimsizlik…
Velhasıl eksik ve yanlış bir kalkınma anlayışımız var. Yaşadığımız yerlerdeki doğayı, tarihi ve kültürel değerleri kendi ellerimizle yok ediyoruz…
Niye böyleyiz ya da nasıl bu hale geldik?
Bu soruların birçok yanıtı olsa da temel neden bence aidiyet duygumuzun yeterince gelişmemiş olması…
Yaşadığımız kenti “Benim kentim” olarak hissedemiyoruz, oraya ait olduğumuzu kabullenemiyoruz…
Yaşadığımız yere ait olduğumuzu düşünmezsek, o yerin sahibi de olamayız…
Yaşadığımız kentle güçlü bir aidiyet ilişkisi kuramıyorsak ortada anormal bir durum var demektir ki, bugün Batmanda olan da budur. Yıllardır Batmanın turizmi ve tarımındaki sorunları, sanayide yaşanan olumsuzlukları, esnafın halini konuşup kahırlanıyoruz. Kentteki betonlaşmadan, yeşil alanların giderek azalmasından, trafikten dert yanıyoruz. Sorunları da, çözümlerini de biliyor ve dillendiriyoruz ama sonuç alamıyoruz…
Niye?
Çünkü aidiyet duygumuz yok…
Bu kentin yaşayanları bu kente yeterince sahip çıkmıyor…
Batman malum, ülkemizin en yoğun ve en hızlı göç alan kenti Gelen herkes kendi kültürünü de buraya taşıyor. Bunda bir sıkıntı yok ancak izole bir yaşamı tercih ettiği için kültürel paylaşım gerçekleşmiyor. Dolayısıyla ortak bir kent kültürü oluşturulamıyor. Kentlilik bilincinin gelişememesi de yine bu aidiyet eksikliğinden kaynaklanıyor…
“Bu kent benim” demediğimiz/diyemediğimiz için çözümün değil sorunun parçası olmaya devam ediyoruz…
Oysa, esas olan doğduğun değil doyduğun kenttir…
Başka yerlerde doğmuş olmamız, bu kentte doyduğumuz, bu kentte yaşadığımız gerçeğini unutturmamalı…
Biz farklı yerlerden gelmiş olsak da, bu kentin havasını teneffüs ediyor, bu kentin suyunu içiyoruz. Çocuklarımızı burada büyütüyor, geleceğimize burada yön veriyoruz.
Burası artık hepimizin ortak yaşam alanı.
Öyleyse bu bilinçle hareket etmeliyiz.
Yürekten, inanarak “Bu kent benim” diyebilmeli ve bunun gereğini de yerine getirmeliyiz.
Bunu yapamıyorsak eğer, sorunlardan dert yanmaya, olumsuzlukları eleştirmeye de hakkımız yok…