Ötekini dinlerken zihinde organize ettiğimiz hipotezlerden ziyade ötekini almaya yönelik bir tavır sergilemek çok önemli bir etken.
Ötekini anlamak hak vermek değildir.
Düşüncelerimizde esneklik gösterip davranışsal olarak da yansıması olmalı ki ötekini daha sağlıklı anlamak için.
Peki neden ötekine zaman zaman duyarsız kalıyoruz?
En önemli etken kişinin doğrunun ölçütü olarak zihninde oluşturduğu hipotezden ibaret olduğunu varsayması ve ötekini kendisi ile aynı düzeyde görmemesidir. Bu hipotez haklı çıkma şehveti ile yanıp tutuşan bir hipotez ise değişime direnç gösterip tepkisel bir kişiye dönüşmesine de sebep olur.
Düşüncelerimizde esneklik gösterdiğimiz zaman davranışlarımıza da yansıması olur. Burada kastedilen kişinin değerlerinden taviz vermesi olarak değil, ötekini anlama üzerine bir tavır sergileme olarak belirtmek istiyorum.
Jiddu Krishnamurti’in dediği gibi ; “İlişki(etkileşim) varoluş anlamına gelir, hiçbir şey soyutlanmış yaşanamayacağına göre olmak, ilişkide(etkileşim, ötekini fark etmek) olmaktır; insan kendisinin bilgisini sadece kitaplardan toplayamaz ama karısıyla, kocasıyla, çocuklarıyla, patronuyla, otobüs şoförü yani öteki ile olan günlük ilişkilerini gözleyerek bulabilir. Bir başkasıyla olan ilişkinizde kendiniz farkına vararak zihninizin çalışma biçimini keşfedersiniz.”
Bütün kişiler(benler) fark edilmek ister. Fark etmek ve fark edilmek iki tarafa da iyi gelen bir süreç.
<
“İNSANLIK” ÖTEKİNİ FARK EDEREK GELİŞİR.