Mesaiye gidiş ve dönüşlerde birçok ilk, orta ve lise öğrencileriyle karşılaşıyor istemeyerek de olsa bu çocuklara kulak misafiri oluyor duyduklarıma inanamıyorum. Özellikle ortaokul ve lise öğrencilerinin birbirlerine hitap şekilleri, akıllara durgunluk veriyor. Ağza alınmayacak o kadar iğrenç küfürlü ya da argolu konuşuyorlar ki insan o sözleri duymaktan utanıyor. Ve bu sadece o çevrede değil şehrin birçok yerinde bu tür şeylerle karşılaşıyorum.
Çocukların birbirlerine hitap etmede ve kendi aralarındaki konuşmalarında küfür ve argo ifadeler çoğalmış ve sıradanlaşmış. Durumlar hiç hoş değil. İnsanı diğer canlılardan üstün kılan insanda edebin olmasıdır. Kaba davranışlar, saygısızca hitaplar, küfürlü ve argolu konuşmalar hayatın bir parçası haline gelmemeli.
Çocuk ilk terbiyeyi aileden alır. Çocuğun kişiliği, çevre ve aileden aldığı terbiyeyle şekillenir. Davranış bilimciler çocuğun kişilik şekillenmesinde %50 ailenin %50 de çevrenin ama çocuk gelişimciler pozitif bir atmosfer yaratmak için %49 çevrenin %51 de ailenin rolü olduğunu söylemektedirler. Ben de çocuk gelişimcilere katılıyorum. Çünkü arpa ekersen arpa alırsın buğday ekersen buğday alırsın. Ha biraz cılız ha biraz tok.
Bizde aile bir müesseseydi. Çocuğun terbiyesinde anne, baba kadar büyükbabanın, babaannenin, anneannenin, dedenin, amcanın, dayının, halanın, teyzenin ve hatta kuzenlerin bile müdahalesi olurdu. En ufak bir yanlışında uyarılırdı ve büyüklerimizin söylediklerine de riayet edilirdi.
İlkokul dörde gidiyordum. Bir türkü öğrenmiş o türküyü söylüyordum. Hangi türkü olduğunu şimdi hatırlamıyorum ama türkünün sözlerinde birkaç kelime küfürlüydü. Öyle ağza alınmayacak bir küfür de değildi.
Bahçede oturmuş yine bu türküyü söylüyordum.
Gerçi konumuzla alakalı değil ama yine de söylemek istiyorum. Sesimin güzel olmadığını biliyorum ama türkü söyleme isteği sanırım taşıdığım genlerdendi. Çünkü anneannemin hem sesi güzeldi hem de çok güzel söylerdi.
Neyse esas anlatmak istediğime geleyim. Türküyü söylerken amcamı, birden karşımda gördüm. Amcam kızarak, “Türkülerde küfür olmaz! Bir daha böyle söylediğini duymayayım,” dedi.
Büyüklerimiz bizleri uyarırdı. Sadece büyüklerimiz ya da akrabalarımız değil çevrede bizleri uyarırdı. Biri küfürlü ya da argolu konuştuğunda bunun hoş bir şey olmadığı anlamında sert bir bakışla ima edilir ya da sözlü olarak ifade edilirdi. Ha o zamanlar küfür ya da argolu konuşan yok muydu elbette vardı ama bu kadar yaygın değildi.
Vasıflı çocuk yetiştirmekten önce sevgiyi, saygıyı, merhameti ve sorumluluğu bilen çocuklar yetiştirelim. Böyle yetişen bir çocuk zaten sorumluk bilinciyle vasıflı bir birey olacaktır.
Psikoloji literatüründe çocuğun temel olarak kişiliğinin oturduğu ve genel anlamıyla oluştuğu yaş aralığı, 5-6 yaş olarak kabul edilir. Bu yaşa kadar olan yaşantı içerisinde çocuklar, konuşmaya ve yürümeye başladıkları andan itibaren pek çok şeyi kişiliklerine katmaya başlar, diye geçmektedir.
Aynı binada oturan bir komşuyla bizde, akşam oturmuş çay içiyorduk. Komşunun beş yaşlarında bir çocuğu vardı.
Tam kalkıp çayları doldurmaya gidecekken komşu, çocuğuna bir el şakası yaptı. Çocuktan ağza alınmayacak çok iğrenç bir laf duydum. Çocuğa döndüm. “Çok ayıp!” deyip çocuğa gayriihtiyari ters ters baktım. Komşu, “Yenge, valla bu lafları çocuk sokaktan öğrendi.” deyince tabii terbiyem elvermedi “Yok vallahi, bu küfür bu bölgeye has bir küfür değildir. Her bölgenin kendine has bir küfür tarzı vardır. Çocuk bu küfrü sokaktan öğrenmemiş senden öğrenmiş.” diyemedim.
Elbette çocuklar sokaktan da küfür öğreniyor ama ailenin uyarmasıyla çocuk küfrü terk ediyor. Komşu çocuğu uyaracağına gülüyor, gülünce de çocuğun davranışını pekiştiriyor.
Küfür ve argonun olmadığı sevgi ve saygıyla hitap edilen bir toplum olmak dileğiyle kalın güzelliklerle.