1.KISIM
Değerli okurum;
Bugün sizlere günlük hayatta çokça şikâyetçi olduğumuz ancak bu özelliğimizi değiştirmek için bir türlü harekete geçemediğimiz, kendimizde bununla baş edebilmek için enerjisi bulamadığımız bir konudan bahsedeceğim. Kendimizi en güvende ve en rahat hissettiğimiz, risk almadığımız, sınırlarını net bir şekilde çizdiğimiz kendimize küçük dünya olan “konfor alanımızdan”
Konfor alanı kavramı ilk etapta kulağa hoş gelebilir ve bizi rahatsız etmeyebilir ancak barındırdığı anlam itibariyle yeniliklere karşı güçlü bir direnç oluşturduğumuz, değiştirmek konusunda çok zorlandığımız bir zihinsel süreçten bahsediyoruz. Peki, konfor alanımızdan neden çıkmak istemeyiz, gelin bunları başlıklar halinde değinelim:
Yeniliğe/değişime karşı direnç: Kolay kolay rutinlerimizi bozmak istemeyiz. Hayatımızın pek çok aşamasında “azıcık aşım, ağrısız başım düşüncesi” hâkim olduğu için, potansiyelimiz bu şekilde kabul eder ve dahasını istemekten, bununla alakalı bir adım atmaktan çekiniriz.
Başarısız olmaktan korkma-çekinme: Zihnimizde tasavvur ettiğimiz düşünceleri ve söylemleri çoğu zaman eylem aşamasına taşıyamayız maalesef. Bu düşüncenin altında başarısız olma düşüncesi hâkimdir. Risk almak yerine elindeki imkânlarla yetinme duygusu kişinin harekete geçme kabiliyetini de büyük oranda sınırlandırmaktadır. Konfor insanı çürüten bir yapıya sahiptir. Kişiyi yeni bir şey öğrenmekten ve araştırmaktan alıkoyar, yeniliğe karşı direnç göstermesine neden olur, kişinin hayatında ne ufak bir değişiklik yapmasına da fırsat tanımaz.
Eleştirilme korkusu/El âlem ne der: Yeni bir işe başlarken ya da işiyle yahut hayatıyla alakalı kararlar alırken “ya başarısız olursam, ya istediğim şeyi elde edemezsem” düşüncesi kişinin yakasını bir türlü bırakmaz. Bir de üstüne el âlem ne der, ne düşünür düşüncesini eklenirse vay o kişinin haline… Yumurtanın içerisindeki civciv gibi debelenir durur ve bir türlü kabuğunu kırıp kendisinin küçük dünyasının dışında var olan o sonsuz dünya ile yüzleşemez. Mevcut durumla tatmin olmaya çalışır ama aklında her zaman daha iyisine sahip olma düşüncesi vardır. Bu eylemsizlik kişide gerilim, öfke, çevresindeki bireyleri yoğun kıskanma duygularını da yaratır. Hatta bu olumsuz dünyaların kişiyi başkalarının duyduğu mutluluktan dolayı kendisini mutsuz etmeye kadar götürebilir.
Öğrenilmiş çaresizlik: Kişinin yaşamında yeni bir şeyler yapma/deneme arzusu mutlak surette vardır. Kendisinde bu değişim isteğini, enerjisini de bulmuş olabilir. Yapmış olduğu bu girişim olumsuz ya da istediği şekilde gelişmemmiş de olabilir. Tek bir deneme ya da bu girişimin sonucu istediği biçimde sonuçlanmadığında kişi tüm okları kendisine çevirir, en ağır biçimde kendisini başarısızlıkla/becerisizlikle suçlayabilir. Bunlar bireyin kendisine yönelttiği acımasız olduğu kadar mantıkdışı yargılardır da. Kendini o kadar acımasızca eleştirir ki girişkenliğine adeta pranga vurur ve artık kişi eyleme geçemez hale gelir. Bundan sonraki süreçte ise bireyin zihninde artık ben ne yaparsam yapayım başarısız olacağım inancı hâkim olmaya başlar. Artık zihin dünyasının direksiyonunu bu korku ve kaygıya devretmiş, hayatını bu iki olumsuz duygu yönetmeye başlamıştır. Olumsuz düşünceler de olumsuz duyguların en sıkı dostudur. İkili kafa kafaya verip kişiyi artık başarısız olacağım, küçük düşeceğim, utanç duyacağım yargılarıyla kişiyi dar bir alana hapsetmeyi sağlayabilirler.