2. KISIM
Değerli okurum;
Bugün sizlere günlük hayatta çokça şikâyetçi olduğumuz ancak bu özelliğimizi değiştirmek için bir türlü harekete geçemediğimiz, kendimizde bununla baş edebilmek için enerjisi bulamadığımız bir konudan bahsedeceğim. Kendimizi en güvende ve en rahat hissettiğimiz, risk almadığımız, sınırlarını net bir şekilde çizdiğimiz kendimize küçük dünya olan “konfor alanımızdan”
Konfor alanı kavramı ilk etapta kulağa hoş gelebilir ve bizi rahatsız etmeyebilir ancak barındırdığı anlam itibariyle yeniliklere karşı güçlü bir direnç oluşturduğumuz, değiştirmek konusunda çok zorlandığımız bir zihinsel süreçten bahsediyoruz. Peki, konfor alanımızdan neden çıkmak istemeyiz, gelin bunları başlıklar halinde değinelim:
Rutinleri bozmama, monotonluğu kabul etme: Pek çok kişi belirsizliğin yarattığı kaygı ve korkuyla baş etmekten çekindiği için günlük rutinlerini devam ettirme eğilimindedir. İster iyi olsun ister kötü olsun alışkanlıkları değiştirmek pek kolay değildir. İnsan zihni buna direnç gösterebilir, rutinleri devam ettirmek isteyebilir. İnsan yaşamında düzen çok iyidir ve yaşamı anlamlı kılar. Ancak burada sözünü ettiğimiz şey monotonlaşmak, rutinlere sıkı sıkıya bağlı olmak ve kişinin büyük oradan kabuğa çekilmesi konusunudur. Alışılmışın dışında şeyler yapmak bizi o an farklı hissettirse bile değişimin insan zihni ve insan ruhuna iyi gelen bir yanı vardır. Hiç durup düşündünüz mü? İşe aynı yoldan gider, aynı yoldan geri döneriz. Genelde aynı tür gıdalarla besleriz, aynı şeyleri tüketiriz. Aynı tür kitaplar okur, aynı hobilerle meşgul oluruz. Kısaca hayatımız aynı ya da benzer şeyle üzerine kurgularız. Hatta arkadaşlarımızın hayat nasıl gidiyor sorusuna bile “aynı” diye cevaplar veririz. Her şeyin bu kadar hızlı değiştiği günümüzde hayatımızın, duygularımızın ve düşüncelerimizin aynı kalması nasıl mümkün olabilir?. “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” demiş Herakleitos. Ne kadar da doğru ifade etmiş. Az ya da çok değişim kaçınılmazdır. Hayatın olağan akışı içerisinde akıntıya karşı kürek çekmek insanı yoracak ve yaşam enerjisini doğru yönde kullanmasını büyük oran da engelleyecektir. “İki günü aynı olan ziyandadır” hadisi de bizlere bu konuda yol göstermektedir.
Esnek olmama: Herkesin kendisine ait düşünce kalıplarını ve inanç yapıları bulunabilir ve olması gereken normal bir durumdur. Ancak problemli olan taraf ise şudur: Kişinin sadece kendi değer yargılarını ve söylemlerini doğru görmesi, başkalarının düşüncelerine önem vermemesi ve hatta küçümsemesi, başkalarının başarısını küçümserken kendisinin isterse daha iyisini yapabileceğini ifade etmesidir. Kişi bu denli dirençli bir halde olunca değişim mümkün olmamakta, kişinin kendi normalleri artık değişmez bir yapıya bürünmektedir. Kişi bu yapıyla elbette sonsuza dek varlığını sürdüremeyecek, düşüncelerinin yetersiz kaldığını kendisine itiraf ettiği ilk fırsatta büyük bir hayal kırıklığı, yetersizlik duygusu ve kızgınlık kişiyi bekliyor olacaktır.
Çevremize karşı olduğumuzdan merhameti, kendimize gösterememe: Kişi çevresi tarafından çok şefkatli ya da merhametli olarak değerlendirilebilir. Sözleriyle ve davranışlarıyla kişi bu düşünceleri doğrular ve insanlar nezdinde olumlu bir kimlik edinir ve böyle anılır. Diğer taraftan ise en ufak bir başarısızlık ya da olumsuzluk durumunda kişi kendisini çok acımazsa eleştirebilir, bu başarısızlık sonucu çevresine gösterdiği merhameti kendi öz benliğine göstermek noktasında yetersiz kalabilir, kendisini derinlemesine suçlayabilir. Bu olumsuz duygulardan sonra ise bireyin artık herhangi bir girişime ya da yeni bir eyleme enerjisi ve motivasyonu kalmayabilir. Çevresindekilerin kendisini daha çok eleştireceğini düşünerek içerisinde besleyip büyüttüğü bu olumsuz duyguyu daha derinlerde yaşamasına neden olabilmektedir.
Başarısızlığa tahammül edememe: Kişi mükemmel olmak zorunda değildir, zaman zaman hatalar yapabilir, her şeyi yerli yerinde yapsa dahi sonuç beklediği gibi mükemmel sonuçlanmayabilir. Bu da kişinin kendi kontrolü dışında gerçekleşen etkenlerden dolayıdır. Çevreden onaylayıcı, takdir edici sözler duymasa bile kişi başarısını kendisine fısıldaması, kendisi ödüllendirmesi, yaptıklarıyla gurur duyması olağan hatta beklenen bir durumdur. Düşünce yapısını beslemek, motivasyonunu güçlendirmek için, özgüveninin kırılmaması için bunlar gereklidir. Toplumumuzda sıklıkla söylediği bir söz vardır: “Yüzde ısrar etme doksan da olur, insan dediğin noksan da olur”. Mükemmelliğe ulaşmaya isteğini hayal edebiliriz ancak bir işi ya da uğrası sürekli mükemmel yapmak için yoğun çaba ve dikkat sarf etmek daha çok hata yapmamıza neden olabilmektedir.
Farklı sonuçlara ulaşmak için farklı yöntemler denememe: Bir problem durumunda kişi çözüm yolları üzerinde kafa yorabilir ve kendisine çözüme ulaştıracak denemeler yapabilir. Ancak sonuca ulaşma arzusuyla süreçteki eksikliklileri fark edemeyebilir ve bu da kişinin aynı olumsuz sonuca maruz kalmasına neden olabilir. Her defasında işlem hatası yapan ve bir türlü doğru yanıtı bulamayan öğrenci buna güzel bir örnektir.