Sözlükte “haram kılınan, yasaklanan; kutsal olan, saygı duyulan” anlamlarındaki muharrem savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan birinin adıdır.
Hz. Ömer’in halifeliği devrinde 17 (638) yılında Resûl-i Ekrem’in Mekke’den Medine’ye hicretinin resmî takvim başlangıcı olarak kabul edilmesiyle muharrem hicrî yılın ilk ayı olarak belirlenmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de muharrem kelimesi ay ismi olarak geçmemekle birlikte saldırıya uğrama durumu hariç savaşın haram olduğu aylardan söz edilerek bu aylara saygı gösterilmesi emredilmiştir (el-Bakara 2/191, 194, 217; el-Mâide 5/2, 97; et-Tevbe 9/5, 36). Resûl-i Ekrem haram ayları zilkade, zilhicce, muharrem ve receb olarak açıklamıştır (Buhârî, “Meġāzî”, 77; “Tevḥîd”, 24; Müslim,
Resûl-i Ekrem, muharrem ayını “Allah’ın ayı” olarak nitelendirip ramazandan sonraki en faziletli orucun bu ayda tutulan oruç olduğunu ifade etmiştir (Müslim, “Ṣıyâm”, 202-203; Nesâî,)
Muharrem ayının onuncu günü “âşûrâ” diye adlandırılır. Sâmî dinlerde özel bir yere sahip bulunan âşûrâ gününde Câhiliye Arapları da oruç tutardı. Hz. Peygamber risâletten önce ve Medine’ye hicretinden sonra bugünde birkaç defa oruç tutmuş, müslümanlara da tutmalarını emretmiş, ramazan orucunun farz kılınmasıyla birlikte bu orucu isteğe bırakmıştır. Resûl-i Ekrem muharremin sadece onunda değil dokuz ve on birinci günlerinde de oruç tutulmasını tavsiye etmiştir (Buhârî, “Ṣavm”, 69). Hanefî ve Mâlikî mezheplerinde muharremin dokuzuncu günü ile birlikte onuncu günü ya da onuncu günü ile on birinci günü oruç tutulması sünnet kabul edilmiştir. Şâfiîler ise bu ayın dokuz ve onuncu günlerinde oruç tutmayı müstehap sayar. Hanefî mezhebine göre muharremin sadece onuncu günü oruç tutulması yahudileri taklit etme anlamına gelebileceği için mekruhtur. İbn Kayyim el-Cevziyye muharrem ayındaki oruçların en faziletlisinin dokuz, on ve on birinci günlerinde tutulan oruç olduğunu, daha sonra da dokuz ve onuncu günlerin, bunun ardından yalnız onuncu günün geldiğini ifade eder (Zâdü’l-meʿâd, II, 76).
Hz. Hüseyin ile aile fertlerinin 10 Muharrem 61’de (10 Ekim 680) Kerbelâ’da şehid edilmesi üzerine muharrem ayı başka bir anlam kazanmış, Şîa için bu tarih Hz. Hüseyin’in intikamını alma ahdinin tazelendiği bir matem günü olmuştur. Özellikle İran’da 10 Muharrem’de “tâziye” adı verilen törenlerin düzenlenmesi, yas merasimlerinde ağıtların söylenmesi ve maktel-i Hüseyin türü eserlerin okunması gelenek halini almıştır. Muharrem ayındaki matem âyinlerinin en meşhuru âyîn-i sükvârîdir. Şiîlik’te büyük önem taşıyan bu âyin Büveyhîler döneminde resmî bir hüviyet kazanmıştır. Muizzüddevle, 352 (963) yılında muharrem ayının ilk on gününü Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’daki şehâdeti için matem zamanı olarak ilân etmiş, Şiîler’in bu günlerde toplu olarak ağlayıp yas tutma, zincirlerle kendilerini dövme şeklindeki matem törenleri bugüne kadar devam etmiştir. (İslam Ansiklopedisi Muharrem Mad.)
Bu ayda olan ve olmayanları merhum Faruk Beşer Hoca şu şekilde özetlemiştir:
Önce olanlar
Muharrem Ayı Haram aylardan biridir. Haram olması, muhterem/değerli ve saygın olması, bu sebeple de onda savaşın yasak olması demektir.
“Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem'de tutulan oruçtur”. Bazılarına göre bu ifade ayın tamamına da delalet edebilir, bazılar da bundan sadece dokuz, on ve on birinci günleri anlamışlardır. Çünkü Hz. Peygamber bu ayın tamamını hiç oruçlu geçirmemiştir.
Demek ki, 'Allah'ın Ayı' ifadesi de Recep için değil Muharrem için söylenmiştir. Sadece onuncu günü değil, dokuzu ve onu, ya da dokuzu onu ve on biri yahut onu ve on biri günleri oruç tutmak sünnettir.
Hz. Peygamber (sa) “Allah'tan ümit ederim ki, Aşure Günü oruç tutmak önceki bir yılın günahlarına kefaret olur” buyurmuş ve Yahudilere benzememek için de, söylediğimiz gibi ona dokuzunun ya da on birinin de ilave edilmesini istemiştir.
“Kim Aşure Günü çoluk çocuğuna bol davranırsa, Allah da ona senenin kalan günlerinde bolluk verir”, sözünün Ahmet bin Hanbel aslının bulunmadığını söyler. Bazılar zayıf bir hadistir derler. Yani hiç hesaba katılmayabilir. Ancak sevap için itibar edene de bir şey denmez demek isterler.
Aşure Günü çocukların da oruca teşvik edilmesi sünnette olan güzel bir davranıştır.
Aşure günü gerçekleştiği sayılıp dökülen olaylardan sadece Hz. Musa'nın ve kavminin Firavunun zulmünden kurtulmaları doğrudur.
Olmayanlar
Bu konuda kitap dolduracak bir edebiyat gelişmiştir.
Muharrem'de kim dokuz, on… gün oruç tutarsa Allah ona semada bir kubbe inşa eder. Kim Zilhicce'nin son günü, Muharrem'in ilk günü oruç tutarsa elli senelik, yetmiş senelik günahlarına kefaret olur. Kim Muharrem'de şöyle şöyle bir namaz kılarsa onun için şu kadar melek yaratılır, onlar onun için sürekli istiğfar ederler. Allah Arşı, Kürsüyü, cenneti ve cehennemi Aşure Günü yaratmıştır. Âdem'in tövbesi o gün kabul edilmiş, İsmail kurban edilmekten o gün kurtulmuş, Yusuf kuyudan o gün çıkarılmış, Yunus balığın karnından o gün çıkmış gibi sayılan onlarca olayın Aşure ile ilgili bir aslı ve ilgisi de yoktur. Kim o gün bir fakiri doyurur, bir yetimin başını okşarsa ümmetin bin fakirini doyurmuş sevabı alır, bin hac ve umre sevabı alır, yabani hayvanlar bile o gün oruç tutarlar. Kim o gün sürme çekerse, musafaha ederse şu kadar sevap alır gibi haberler birer çirkin yalandan ibarettir.
Aşure Günü'nü eğlence ve ışıklandırmalarla bir kutlama günü yapmak da dinimize uygun değildir.
Bütün müminlerin göz nuru Hz. Hüseyin'in Aşure Günü şehit edildiği gerçektir. Bu olay azıcık imanı olan her mümini dilhûn eder. Hatırlayınca üzülür ve zulme lanet okuruz, ancak o gün yas tutup ağlayıp dövünmek, kan akıtmak cahiliye adetlerinden çirkin birer bidattirler.
“Hz. Nûh'un Cûdi Dağı'na inmesi Aşure Günü'dür hadisi” zayıftır. Gemideki insanların azıklarından arta kalanlarla karıştırıp bir çorba yapılması söyleminin aslı yoktur. Dolayısıyla Aşure Günü aşure tatlısı yapıp dağıtmanın da dini bir dayanağı bulunmamaktadır. O güne denk getirilerek bundan bir sevap umulursa bidat işlenmiş olur. Yoksa aşure tatlısı çok güzel bir tatlıdır ve yemek kültürümüz olarak devam ettirilmelidir.
Hz. Peygamber'in hicreti sanıldığı gibi Muharrem'de değil Rabiulevvel ayındadır.
Diyebiliriz ki, Hz. Peygamber'in dediklerini ve demediklerini öğrenmek suretiyle böyle zamanlar için uydurulan sözleri ayıklamaya çalışmak böyle günlerde yapılacak en güzel ibadetlerden biridir.