Tüketim alışkanlıklarının değiştiği günümüz dünyasında mutluluk kavramına da bakışımızın değiştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Hemen hemen herkesin mutluluğa dair söyleyecek sözü vardır ve herkes bu hayatta mutlu olmanın peşindedir. Yollar, metotlar farklılaşsa da ortak amaç kişiyi maksimum hazza götürecek kendisini iyi hissetme halidir. Bu hale ruhun ve bedenin doyumu da diyebiliriz. İnsan bedeni ve ruhu ancak doyum sağladığında mutlu ve huzurlu olur. Yeri doldurulmayan ya da yarım kalan duygular insan ruhunda gerginlik yaratır. Bu gerginliğin giderilmesi ve huzurun yakalanabilmesi için yarım kalan işlerin tamamlanması ve eyleme dönüşmeyen söylemlerin hayata geçirilmesi önemli hale gelmektedir.
Tüketim çılgınlığı kendisini yalnızca marketlerde ya da yeme-içme mekânlarında göstermemekte, bu tüketim kültürünün hayatın birçok alanında olduğunu görmekteyiz. Maddi şeylerin yanında artık duyguları, sevgileri, hisleri de çok hızlı şekilde tüketmekteyiz. Bugün bize cazip ve sevimli gelen şey, yarın ilgimizi dahi çekmeyebiliyor maalesef. Bir de bu zahmetsizce ulaşılan, istemeden kişiye sunulan bir kazanımsa şayet kişi nazarındaki kıymeti harbiyesi daha az olmaktadır. İnsan doğası gereği, ulaşamadığı şeyler daha cazip gelirken, ulaşabildiği şeylerin ise cazibesi ve önemi azalmaktadır.
İsteklerimiz bazen ihtiyaçlarımızın da önüne geçmekte ve duygularımızı manipüle etmektedir. İsteklerimiz, algılarımızı yönetmekte ve zihnimizde hep daha fazlasına sahip olma arzusunu tetiklemektedir. Bu davranış kendisini pek çok alanda gösterebilir. Örnek vermek gerekirse; yanında mutlu olmadığımız ancak yalnız kalma korkusu yüzünden arkadaşlığımızı bitirmediğimiz kişiler ya da ihtiyacımız olmasa bile fırsatları kaçırma korkusuyla aldığımız o gereksiz eşyalar… Sonrasında kendimize kızsak bile o an bu davranışımızı çoğu zaman kontrol edemeyebiliyoruz maalesef.
Ne kadar çok şeye sahip olursak o kadar muktedir ve güçlü olacağımızı, buna paralel olarak o kadar mutlu ve huzurlu olabileceğimizi tahayyül ediyoruz. Tüm bu duyguları yaşarken, bir an durup acaba şu an gerçekten ihtiyacım olan şey bu mu?” diye düşünmekten bilinçli yahut bilinçsiz şekilde kaçınıyoruz. Belki de asıl zenginlik ve mutluluk ihtiyaç duyduğumuz şeylerin azlığında ve sade bir yaşamda gizlidir. Ruhumuzu boğan kalabalık ortamlar, atmakla bitiremediğimiz eşyalar, yalnızlıktan korkup diğer insanlarla kurduğumuz yapmacık ve samimiyetsiz ilişkiler insanların mutsuzluk ve huzursuzluk seviyesini artırmaktadır. Bu hayatta belki de kaybettiğimizi düşündüğümüz şeyler, kurtulduğumuz şeyler olacaktır.