İnsan sosyal bir varlıktır ve çevresiyle etkileşim içerisinde olmak durumundadır. Kişinin içerisinde bulunduğu sosyal çevresi kişiyi pek çok yönden şekillendirmektedir. Çevremizde duygu ve düşüncelerini rahatlıkla ifade edebilen, kendi hakkını koruyup bunu savunabilen hatta çevresini ikna edip diğer insanları manipüle edebilen kişiler görmekteyiz. Bununla birlikte aşırı duygusal, empatik ve daha çok içe dönük insanların da varlığı hiç azımsanmayacak düzeydedir.
Bu kişiler sürekli herkesi kendileri gibi gördüklerini, bu yüzden çok fazla haksızlığa uğradıklarını, yaralandıklarını ve yıprandıklarını dile getirmektedirler. Mutsuzluklarını ve üzüntülerini daha yoğun ve daha derinlerde yaşarlar. Çevrelerinde kendilerini anlayabilecek ve dinleyebilecek pek az insan olduğu için genelde hislerini ve duygularını tam manasıyla paylaşamazlar. Çevreleri tarafından da fazlasıyla ketum olarak nitelendirilirler. Duygu durumlarında ani iniş ve çıkışlar pek az görülmektedir. Hislerini çevreleriyle paylaşırken zorlanırlar, ya da tam anlamıyla ifade edemezler. İçlerine atmayı tercih ettikleri için gerilim ve hassasiyet düzeylerinin iyice arttığı söylenebilir. Hassas kalplere sahip bu hassas insanları gelin yakından tanıyalım.
Hassas insanlar duygusal insanlardır. Her ne kadar bu hassas yanlarını zayıflık olup gizlemeye çalışsalar da maalesef pek başarılı olamazlar. Çünkü fazlasıyla naif, fazlasıyla ince ruhlu bireylerdir. Aslına bakarsak bu özellikler sorun dahi değildir, aksine insani bir yandır. Bu kişiler istemeden verirler, söylenmeden yaparlar. Pek çok şeyi kendilerine görev addederler. Mutsuz birini gördüklerinde sempati duyarlar, o kişinin dertleriyle dertlenir yarasına merhem olmaya çalışırlar. Tabiri caizse “dert babası olarak” görülürler. Yaptıkları fedakârlıklar genelde görevleri haline gelir ve bu durumu bile karşısındaki insanlar kırılmasın diye söyleyemezler ve bu süreci istemeseler de devam ettirmek durumunda kalırlar çoğu zaman. Artık bu durum katlanılamaz seviyeye gelip durumu karşı tarafa aktardıkları zaman ise hiç ummadıkları bir tepkiyle karşılaşır ve kendisini daha kötü hisseder. Çünkü karşı taraf bu kişiye “artık sen değiştin, eskisi gibi değilsin” suçlamasını yöneltir. Hiç hak etmediği şekilde bu algıyla karşılaşan hassas kalpler kötü bir şey yaptığını, karşısındaki kişiyi üzdüğünü düşünerek daha fazla boyun eğmeye ve daha fazla fedakârlık yapmaya devam edecektir. Karşısındaki kişiyi üzüp onu kaybetmek en son isteyeceği şeydir. Hâlbuki kaybettiği şey aslında kurtulduğudur. Bu durumu kavrayamaz ve alttan almaya devam eder.
Hassas kalplerin hayatlarında değişiklik yapmak pek kolay değildir. Çoğu zaman rutinlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Değişime karşı aşırı direnç sergilerler. Belirsizlikten hoşlanmadıkları için mevcut durumdan rahatsız olsalar dahi görmezden gelebilmektedirler ya da durumu kabullenmek durumunda kalabilmektedirler.
Hassas kalpler çok sabırlı kişilerdir. Çevresi tarafından yanlış anlama kaygısı ve korkusu yaşadıklarını için duygularını ve düşünceleri pat diye söyleyemezler ve zaten ziyadesiyle kabarık olan iç dünyalarına atarlar. Yarım kalmış duygu ve düşüncelerle iyice kabaran iç dünyaları bu yoğun gerilim sonrası hiç olmadık yerde, en ufak bir boşlukta patlayacak, kişiye ve çevresine daha fazla zarar verecektir. Tıpkı gerilen bir yayın bir anda fırlaması gibi. Bununla birlikte ifade edilemeyen duygu ve düşünceleri zihin ne kadar bastırmaya çalışsa da bedenimiz bunu psikosomatik belirtiler dediğimiz “yoğun baş ağrısı, mide ağrısı” gibi semptomlarla kendisini dışarı vuracaktır.
---DEVAMI BİR SONRAKİ YAZIMIZDA---