Annesine bağımlı olarak dünyaya gelen çocuğun uzunca bir süre ihtiyaçları anne ve baba tarafından giderilmek durumundadır. Kendi ihtiyaçlarını kendisi gideremeyen çocuk doğal olarak anne ve babasına hem bağlı hem de bağımlı olarak hayatı devam ettirmektedir. Bebeklik yıllarında bu olması gereken normal ve sağlıklı bir süreçtir. Fakat yıllar geçtikçe çocuğun anne-babasıyla bağlarını sürdürürken anne-babasına olan bağımlılığından yavaş yavaş sıyrılmasını bekleriz. Aksi halde çocuk her şeyi dışarıdan hazır bekler, kendi başına sorumluluk bilinci oluşmaz ve hayatını idame ettirmek için sürekli anne-baba gibi bir koltuk değneğine ihtiyaç duyar.
Günümüzde ana okul ve ilkokul çağına erişmiş pek çok çocuk maalesef anne-babaya bağımlı durumdadır. Aşırıcı koruyucu aile ortamında büyüyen bu çocuklar kısa bir süre dahi olsa anne-babasından ayrılmakta güçlük çeker, ayrılığa direnç gösterir ve ayrılmamak için her şeyi yaparlar. Bazen de çocuk anne-babaya olan bağımlılığını azaltmaya çalışsa da bu durum özellikle annesi tarafından kabul görmez. Bu duygusal bağımlılık, kabuğunu kırmaya çalışan, sorumluluk alıp ayakları yere sağlam basmaya çalışan çocuk için bağımsızlığını zedeleyen bir durum haline gelmektedir. Aslında olması gereken hem çocuk hem de anne-baba için karşılıklı şekilde besleyen ve büyüten bir sevgi sürecidir ve bu süreç çok kıymetlidir. Burada çocuk birey olarak tanımlanır, çocuğa yaşamı boyunca alternatifler sunulur, kararlarına saygılı duyulur ve desteklenir. Birey olduğunun farkına varan çocuk daha mutlu, daha özgüvenli ve ayakları daha sağlam yere basan duygu ve düşüncelerle hayatına devam edecektir.
Çocuk yetiştirme konusu oldukça derin ve girift bir konudur. Herkesin çocuk yetiştirmeye dair farklı düşünceleri tespitleri olabilir lakin ebeveynlerin mutlu olmadığı, saygının ve sevginin hâkim kılınmadığı, sürekli güç savaşının olduğu bir aile ortamında çocuğun mutlu ve huzurlu olma şansı pek yoktur. Çünkü çocuk davranışlarını çevresinden modelleyerek öğrenir ve örnek aldığı bu söylemler ve davranışlar üzerinden hayata dair şemalar ve davranış kalıpları oluşturur. Davranışlar sözlere göre daha tesirlidir ve çocuğun hem gönül dünyasında hem de ruh dünyasında daha kalıcı yer eder. Bu bağlamda çocuklarımıza vereceğimiz en güzel nasihat onlara güzel örnekler olmaktır. Mutlu ve huzurlu çocuklar yetiştirmek istiyorsak öncelikle kendimizi çok iyi yetiştirmeli ve çocukların da bizleri örnek almasını sağlamalıyız.
Mutlu aile ortamında yetişen çocuk, gönül ve zihin dünyası birbiriyle uyumlu olan çocuktur. Mutlu aile ortamında duygulara ve düşüncelere saygı vardır. Aile bireyleri piyanonun tuşları gibi farklı bir notaya sahip olsalar bile birleştiklerinde güzel melodiler ortaya çıkaracak potansiyele sahiptirler. Karşılıklı saygının olduğu, çocuğa görev ve sorumluklarının net olarak tanımlandığı bir ortamda çocuk kendisini daha iyi hissedecek, sorumluluk aldığı için özgüven duygusu gelişecek ve başardığını gördükçe dışsal motivasyon kaynağı içsel motivasyon olarak kendini gösterecektir.