Ülkemizde yaşanan enflasyon ile beraber gelir dağılımındaki adaletsizlik çok üst düzeye çıkmıştır. TUİK verilene göre de En yüksek gelirli %10’luk kesim ile en düşük gelirli %10 kesim arasındaki gelir farkı 15 kata çıkmıştır. Bu fark çok korkunç bir rakamdır. Bir tarafta tüketemeyeceği kadar çok malvarlığına sahip olanlar, diğer tarafta günlük ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacan ve sadece hayatta kalmak için dinlenmek bilmeden çalışan insanlar..
Bu durumda vergide adaletin önemi daha çok artmış oluyor. Zira gelir dağılımı adaletsizliği çözülemü için vergi de adaletin sağlanması gerekiyor. Lakin Türkiye'de düşük gelirli vatandaşlar için vergide düzenleyici eylemler yapılması gerekirken şuan geldiğimiz noktada tamamıyla düşük gelirli vatandaşları ezen bir vergi sistemimiz var. Büyük holdinglere sürekli vergi affı çıkararak alınacak olan vergileri düşük gelirli vatandaşlara yüklenmiştir. Bu durumda vergide adaletsizliği ve yaraflar arasında dengeye daha da kuvvetlendirmiştir.
Vergi Dairesince kimileri muafiyet ve istisnalar ile vergi dışı kalarak, vergi ödemesi yapmaktan kaçınırken, vergi dışı kalması gereken bazı gelirleri de vergileme kapsamına alınmıştır. 2006 yılında toplam vergi gelirlerimizin %6’sı kadar vergi harcaması yaparken son yıllarda bu oranı %29’ya kadar çıkmıştır. Böylece yasa ile vergi ödemekten kurtularak zenginleşen gruplar oluşturulmuştur.
Herkesin ödeme gücüne göre vergi alınması gerekirken ne yazık ki vergide mali güç yaklaşımı benimsenmemektedir. En güncel örneklerinden bir tanesi Milli Piyango ve Şans Oyunlarının özelleştirilmisi ile beraber onlardan alınan vergi , yarı oranında düşürülmüştür. Bu ve buna benzer olarak birçok imtiyazlı holding ve şirketin çok yüklü vergi borçları silinmiştir. Silinen bu vergiler de vatandaşın sırtına bindirilmiştir. Halkın kazancı daha cebine girmeden kişilerden vergi kesilmektedir.
En az adil yargılanma hakkı kadar, adil vergilendirilme hakkı da çok önemlidir. Zira vergilendirmede adalet sağlanmadan ülkedeki birçok sorun çözülemeyecektir.