Sekülerizm, “Din işleri ve Dünya işleri” diye hayatı, keskin sınırlar ile ikiye ayırmaktır.
Sekülerizm, “meyvenin kabuğunu yaşamaktır.”
Sekülerizm, “şekilde kalmak ve özü kaybetmektir.”
Sekülerizm, “kapitalizm, materyalizm ve pozitivizm” şeytan üçgeninde insanlığı karanlıklara ve bataklıklara gömmenin üst ideolojisidir.
Üçgen değil de dörtgen diye bir şekil ile sekülerizmi, anlatacak olursak, bir çatı ideolojisidir sekülerizm. O çatının dört duvarı şöyledir: Kapitalizm, materyalizm pozitivizm ve siyonizm.” Bu durumda şeytan üçgeni değil, şeytan dörtgeni karşımız çıkar.
Dörtgen de olsa, üçgen de olsa, en tepede sekülerizm, kapkaranlık ve kasvetli ve şeytani bir branda olarak tepemizde durmaktadır.
Şeytani ve kasvetli brandadan da daha öte, sekülerizm adeta tepemizde asılı duran ve her an boynumuza düşecek bir kılıç gibi sallanmaktadır.
Sekülerizmin insanlığa tahakkümünü temsili olarak “ensemizde boza pişirmek” deyimiyle de anlatabiliriz. Ensemizde boza pişirmek, yani sekülerizm bizi “iki arada bir derede tutarak” tüm hayatımızı zehir ediyor.
Bütün bu temsillerden anlaşıldığı üzere sekülerizmin insanlığı şeytani bir ideoloji olarak tahakküm altına aldığı kesindir.
Sekülerizm denilen o ideolojiyi o temsillerin yani o teşbihler (benzetmeler) yanında bir de benim teşbihlerim ile anlamaya çalışalım.
Benim teşbihim bu yazının başlığında da belirtilmiştir.
O teşbih şöyledir: “Sekülerizm ve meyvenin kabuğunu yalamak.”
Sekülerizm öyle şeytani bir ideolojidir ki “meyveyi yedirmek değil, hatta kabuğunu yedirmek değil, meyvenin kabuğunu yalatır. Sekülerizm, insanlığı özünden kopartıp boş işlerle uğraştırır. Bu tamamıyla şeytani bir planıdır. Bu tamamıyla şeytani bir tuzaktır.”
Maalesef o tuzağa “beş vakit namaz kılan, Hacca giden, oruç tutan, hatta zekat veren Müslüman da düşmektedir.”
Adam Müslüman amma bu çağda Dünya işleri ile Din işleri ayrı olmalı diyebiliyor. Yani sekülerizm bataklığına batmış da haberi yok.
Adam beş vakit namaz kılıyor, Hacca gidiyor, oruç tutuyor, hatta zekat veriyor, amma Seküler Düzen’den yana. “Dünya ayrı, Din ayrı” diyor. Din, Dünya işlerine karışmasın” diyor.
Bu durumda olan birisi eğer sekülerizmi bilinçli bir şekilde savunuyorsa küfürdedir. Bilinçsizse gaflettedir.
Sekülerizm, Müslüman bir insanın asla ideolojisi ve fikri olamaz. Eğer bir kişi sabahtan akşama kadar ibadet etse ve İslam’ın Dünya'yı nizam ve intizama koyacak bir sistem getirdiğine inanmazsa alsın o ibadetleri kendi başına çalsın.
İslam, hükümran olmak içindir, bir köşede süklüm püklüm oturmak için değildir. İslam, fütuhat içindir, bir kenarda oturup da rahat rahat müstekbirlere itaat için değildir.
İslam ile sekülerizm asla bir araya gelemez.
Müslüman asla seküler olamaz.
Müslüman meyvenin kabuğuna razı olmaz. Müslüman şekilde kalmaz ve öze talip olur.
Aşağıdaki temsili bir hikaye (darb-ı mesel) ile huzurlarınızdan ayrılıyorum.
Bir gece bir yatsı namazı kılanlar ve camide kendilerine göre sırf ibadete dalmış insanları düşünün. O camideki insanlar, camii dışında olan hiçbir şeyle ilgilenmiyorlar. Yalnızca ibadet, hep ibadet üzere ve dışarıda olan hiçbir şeyden haberleri yok. O camiin içinde zavallı şuursuz Müslümanlar o haldeyken camiin dışında bir meczup (kimine göre veli, kimine göre bir deli) elinde bir ceviz, onun kabuğunu yaladığını ve o cevizin kabuğunu kırıp da içindekini yemeyi aklına getirmediğini düşünün.
İşte bunların, hem cemaatin ve hem de meczubun ikaz edilmeye ihtiyacı var.
Bu darb-ı meselde ikazcılar bir çocuk ile meczup (Allah’ın bir veli kulu) olsun.
Çocuk, camiin dışındakileri uyarsın ve “cevizin kabuğu yalanmaz, içindeki ceviz yenir ve asıl faydalı olan da odur” desin.
Camiin dışındaki o ceviz kabuğu yalayıcılara o şekilde seslenen o çocuğu duyan camii cemaati namaz kıldıktan sonra, “Ne güzel ve ne isabetli konuştun sen böyle çocuk. Aferin sana, ceviz kabuğu yalanır mı hiç” diye seslense, o anda meczuba bir fırsat doğar ve o da “Dünya işlerinde Dinin gerekliliğini unutup yalnızca camilerde ibadeti Din sanan” Ey Şuursuz Müslümanlar! “Sizin bir ceviz kabuğu yalayıcısından yani benden ne farkınız var” dese, ne olacak?
Gerçekten de o akşam, o meczup yani Allah’ın veli kulu camiiden yatsı namazını kıldıktan sonra evlerine gitmekte olan şuursuz Müslümanlara o gece “elinde bir cevizi kırmadan ve sırf kabuğunu yalayıp” şöyle seslendi: “Benim bu cevizi kırmadan kabuğunu yalamamı garipseyen siz Ey Şuursuz Müslümanlar! Siz İslam’ın Dünya işlerini tanzim etme fikrini savunmazken ve İslam'ı yalnızca camii içine hapsederken bir ceviz kabuğunu yalayandan ne farkınız var? Bunu hiç düşündünüz mü?
Evet, darb-ı mesel bu, gelelim ibret almaya.
Gelelim soru sormaya:
“İslam’ın Dünya görüşünden habersizler ile cevizin içindekinden habersizlerin ne farkı var?”
İnşallah ceviz kabuğu yalayıcısı olmayız ve ceviz kabuğunu kırarak içindeki faydalı ve gıdalı cevizi yeriz. İnşallah sekülerizm belasını başımızdan atarak İslam’ın nizamı ile huzurlu ve güzel bir hayat yaşarız. Vesselam.
Ahmet Sandal